Çevresel Göstergeler
Çevresel Göstergeler
Yönetici Özeti

Çevresel Göstergeler kitapçığının içeriğine göre;

Nüfus

2018 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye’nin toplam nüfusu, 82.003.882 kişidir. 2017 yılında %1,24 olan nüfus artış hızı, 2018 yılında %1,47’ye yükselmiştir. Demografik göstergelerdeki mevcut eğilimler devam ettiği takdirde, Türkiye nüfusunun 2023 yılında 86.907.367 kişiye, 2040 yılında ise 100.331.233 kişiye ulaşması beklenmektedir. Nüfusumuz 2069 yılına kadar artarak 107.664.079 kişiyle en yüksek değerine ulaşacaktır. Bu yıldan itibaren ülke nüfusunun azalışa geçmesi ve 2080 yılında 107.100.904 kişi olması öngörülmektedir.

2017-2018 döneminde net göçün (aldığı göç ile verdiği göç arasındaki fark) en fazla olduğu iller; Çankırı, Ordu ve Sivas, en düşük olduğu iller İstanbul, Ankara ve Adana  olmuştur [i].

Ekonomi

Türkiye’de 2017 yılı verileriyle tüketilen her kilogram malzeme için 1,4 Euro gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) oluşturulurken, AB-28 ülkelerinde bu rakam 2,2 Euro olmuştur [ii] .

Türkiye’de kişi başına yurtiçi madde tüketimi 2017 yılı itibariyle 13,4 ton olup, AB-28 ülkeleri ortalaması olan 14,2 ton’un altında, ancak dünya ortalaması olan 12,1 ton’un üzerindedir [iii]  .

Çevre koruma harcamalarının gayrisafi yurtiçi hasıla içindeki oranı 2013 yılında %1,18 iken, 2018 yılında %1’e düşmüştür.

Sağlık

Türkiye’de ömür beklentisi artış göstermesine karşın henüz Avrupa Birliği ortalamasının altındadır. Türkiye’de doğuşta beklenen yaşam süresinin artması ve nüfusun yaşlanmaya devam etmesi beklenmektedir. TÜİK verilerine göre Türkiye’de, 2006 yılında nüfusun %95,3’ü borulu su sisteminden yararlanmaktayken, bu oran 2018 yılında %99,2 olmuştur.

İklim değişikliği

Türkiye’de CO2 eşdeğeri olarak 2018 yılı toplam seragazı emisyonu, 1990 yılına göre %137,5, 2015 yılına göre ise % 10,2 artarak 520,9 Milyon tona yükselmiştir.

Türkiye’de enerji tüketimine paralel olarak artış göstermesine karşın, 2018 yılında 6,4 ton CO2/kişi olarak hesaplanan eşdeğer (kişi başı) sera gazı emisyonları AB ülkeleri ortalamasının altındadır. % 71,6 ile enerji sektörü seragazı emisyonlarında en yüksek paya sahiptir.

Enerji

Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması iklim değişikliği ile mücadele bakımından önemlidir. Türkiye’de yenilenebilir kaynaklardan sağlanan enerji miktarı %79 oranında artmasına karşın birincil enerji tüketimi içerisinde yenilenebilir katkısı 1990 yılında %18,4’ten 2018 yılında %13,8’e gelmiştir. Brüt elektrik tüketimi içerisindeki yenilenebilir kaynaklardan üretilen elektriğin oranı ise %32,5’e yükselmiştir.

Enerji verimliliğinin bir göstergesi olan birincil enerji yoğunluğu 2018 yılında 0,12 kep/2010$ olarak gerçekleşmiş, 0,18 kep/2010$ olan dünya ortalamasından düşük olmakla birlikte OECD ve AB-28 ülkelerinin üzerinde kalmıştır.

Sanayi

Ülkemizde, ilk ÇED Yönetmeliğinin yayınlandığı 1993 yılından 2018 yılı sonuna kadar alınan toplam 5.288 adet “ÇED Olumlu” kararının sektörlere göre dağılımı incelendiğinde %27 ile petrol ve madencilik yatırımlarının başı çektiği, bunu %24 ile enerji yatırımlarının, %13 ile atık-kimya sektörü ile tarım-gıda sektörü yatırımlarının takip ettiği görülmektedir.

Hava Kalitesi

Hava kirletici emisyonlarında son yıllarda yaşanan azalmaya karşın, hava kirliliğinin sorun olmaya devam ettiği görülmektedir. 2018 yılında kirleticilerin toplam sınır değer aşım sayıları PM10 parametresi için 14648, SO2 parametresi için ise 244 olarak ortaya çıkmaktadır. 2018 yılında ulusal sınır değer %11 oranında, Avrupa Birliği sınır değeri ise %18 oranında aşılmıştır. Son beş yıllık dönemde yıllık ortalamaların en yüksek olduğu istasyonlar PM10 için Bursa, Iğdır, Manisa ve Afyon, SO2 için ise Edirne, Manisa, Hakkari ve Yozgat olmuştur. Özellikle kış mevsiminde ısınma kaynaklı kirleticilerin hava kirliliğindeki etkisi sorun olmaya devam etmektedir. Hava kalitesinin iyileştirilmesi amacıyla, mevcut çalışmaların sürdürülmesinin yanı sıra ek önlemlerin de gerektiği düşünülmektedir.

Su- Atıksu

Türkiye’nin su kullanım indeksi 2010 yılı için %21,3 iken sürekli artış göstererek 2018 yılında % 26,3 olmuştur. Bu gösterge için %20’nin üzerinde bir su kullanım indeksi değeri su kıtlığını,%40’ın üzerinde bir değer ise şiddetli kıtlığını göstermektedir [35]. Buna göre su kullanımı konusunda acilen etkin önlemler alınması gerekmektedir.

Özellikle batı bölgelerinde yer alan akarsu havzalarımızda ve denizlerimizde yüksek bir kirlilik ve ötrofikasyon izlenmektedir. Bunun kentsel, sanayi ve tarımsal atıksulardan kaynaklandığı düşünülmektedir. Marmara Denizi Bandırma Körfezi’nde fosforlu bileşikler her mevsimde en yüksek seviyede ölçülmüş olup sanayi ve evsel baskıların sürekli varlığına dikkat çekmektedir.

Ülkemizde atık su arıtımı konusunda yapılmakta olan yatırımlar sonucunda atıksu arıtımı hizmeti sağlanan nüfus oranı artış göstermekle birlikte, en az ikincil (biyolojik) atıksu arıtma tesisine bağlı nüfus oranı (2014 yılı verileriyle %43,1) AB ortalamasının gerisindedir.

Yüzme sularımızda; 2016 yılında izlenen yüzme alanlarının %75’i A sınıfıyken (çok iyi) 2017 yılında bu oran %73’e düşmüştür.

Atık

Sürekli artış gösteren nüfus ve tüketim ile birlikte atık miktarı da artmaktadır. Atık yönetimi genel ilkeleri doğrultusunda başta sıfır atık seferberliği olmak üzere yapılan çalışmalar ve yatırımlarla birlikte düzenli depolama ile hizmet verilen nüfus oranı ve atık geri kazanım oranı artış göstermesine karşın toplam geri kazanım oranında halen AB ortalamasının gerisinde kalınmaktadır.

Arazi Kullanımı

Arazi kullanımı gerek çevre ve doğal kaynakların korunması gerekse de iklim değişikliği ve sürdürülebilir kalkınma açısından önemli görülmekte ve doğal alanların korunması ve yapılaşmış alanların oranının sınırlandırılması hedeflenmektedir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de doğal alanların oranında azalma ve yapılaşmış alan oranında artış gözlemlenmektedir. 2018 yılında da tarım alanlarının amaç dışı kullanımına izin verilmesi devam etmiş, bununla birlikte amaç dışı kullanımına izin verilen tarım alanı miktarı önceki yıllara oranla daha düşük olmuştur.

Biyolojik Çeşitlilik

Türkiye birçok bitkinin gen merkezidir ve biyolojik çeşitlilik bakımından dünyada önemli bir yere sahip olmakla birlikte bazı bitki ve hayvan türlerimiz tehlike altında olup geçmişte var olan bir kısım türlerimizin nesli tükenmiştir.

Örneğin tohumlu bitkilerden çiçekli bitki grubunda endemizm oranı %34 civarındadır. Türkiye endemik bitkiler açısından çok zengin olmasına rağmen, zenginliği oluşturan bu türlerin bazıları ciddi tehditlerle karşı karşıyadır.

2018 yılı itibariyle, korunan alanların toplamının ülke yüzölçümüne oranı %8,9 olup bu oran Avrupa Birliği ve dünya ortalamalarının oldukça altındadır.

Altyapı ve Ulaştırma

Ulaştırma sektörü çevresel etkileri bakımından önde gelen sektörlerden biri olmaya devam etmektedir. Türkiye’de artan nüfusun yanı sıra motorlu araç sayısı da artmaktadır ancak nüfusa oranla motorlu taşıt sayısı Avrupa Birliği ortalamasının çok altındadır.

2018 Yılı toplam sera gazı emisyonlarının %16,1’i ulaştırmadan, bunun da %93’ü karayolu ulaşımından kaynaklanmıştır.

Türkiye’de 2018 yılında boru hatları hariç ulaştırma sektöründe tüketilen 28.146 bin TEP enerjinin büyük bölümü fosil yakıtlardan sağlanırken yalnızca yaklaşık %1 kadarı yenilenebilir kaynaklardan sağlanmıştır. Buna göre çevre kirliliğinin önlenmesi, sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği ile mücadele konusunda ulaştırma sektörü hala büyük gelişme ihtiyacı gösteren sektörlerden biridir.

Tarım

Tarımsal aktiviteler çevresel kirlilik konusunda önemli kaynaklar arasında gelmektedir. Çevresel baskıların başında sulama, gübre ve kimyasal madde kullanımı ve arazi kullanım değişiklikleri gelmektedir. Türkiye’de 2018 yılı sonu itibariyle kullanılan saf bitki besin maddesi (N, P2O5, K2O) olarak kimyasal gübre miktarı, 2017 yılına göre %18,15 azalarak 2.164.158 ton olmuştur. Türkiye’de tarım arazisi hektarı başına saf bitki besin maddesi olarak kimyasal gübre kullanım miktarı 2018 yılı sonu itibariyle 93,34 kg düzeyindedir[iv]..

Türkiye’de 2018 yılında toplam tarım ilacı kullanım miktarı 2017 yılına göre %10,9 artarak 62.020 ton’ a yükselmiştir.

Balıkçılık

Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de avcılık yoluyla elde edilen su ürünleri üretimi sürdürülebilir stok kapasitesinin üzerinde seyretmektedir. Bu nedenle, bilim insanlarınca avcılıkta kabul gören temel yaklaşım, üretimin ihtiyacı karşılayabilmesi için stokların sürdürülebilirliğinin korunmasıdır. TÜİK verilerine göre; su ürünleri üretimi 2018 yılında, 2017 yılına göre %0,3 azalarak 628.631 ton olarak gerçekleşmiştir. 2018 yılında bir önceki yıla göre, deniz ve iç sulardaki su ürünleri avcılığı %11,4 azalırken, yetiştiricilik üretimi %13,8 artmıştır. Su ürünleri kaynaklarını korumak ve balıkçılığımızın sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla 2002 yılından itibaren yeni gemi ruhsatı verilmeyerek filonun daha fazla büyümesi sınırlandırılmıştır. Ayrıca, 2012 yılından itibaren gemilerini avcılıktan çıkarmak isteyen balıkçılara ruhsatlarının iptali karşılığında gemi boyuna göre destekleme ödemesi yapılmaktadır. Bu politikanın etkisiyle toplam gemi sayısının azalması sağlandığı halde, toplam balıkçılık eforu, yani balıkçılık filosunun toplam motor gücü artmakta olduğundan balık stoklarındaki ticari av baskısı azaltılamamaktadır.

Turizm

Türkiye, gelen turist sayısı ve elde edilen turizm gelirlerinde dünyada üst sıralarda yer almaktadır. 2018 yılında 2017 yılına göre turist sayısı %21,71 oranında artmıştır. Belirli bir dönemde ülkeye gelen ziyaretçi sayısının fazla olması arazi kullanımı, su tüketimi, atıksu, atık üretimi, gürültü vb. nedenlerle çevre üzerinde baskı oluşturmaktadır. Buna önlem olarak yapılan çalışmalar sonucunda 2018 yılı sonu itibariyle; Turizm İşletmesi Belgeli konaklama tesisi sayısı 3.925, olup Bu tesislerin 475 adedi (%12,10’u) çevreye duyarlı konaklama tesisi belgesi (yeşil yıldız) ile belgelendirilmiştir. Ayrıca yine 2018 yılı verilerine göre Türkiye, mavi bayrak alan 459 plaj ile İspanya ve Yunanistan’ın ardından üçüncü sırada, 22 marina ile de dünyada sekizinci sırada bulunmaktadır. Bu durum turistik bölgelerde çevresel konularda daha fazla önlem gerektirmektedir.

Sonuç

16 Başlık altında yer alan çevresel göstergeler incelendiğinde bazı alanlarda iyileşmeler sağlandığı görülmektedir. Bu iyileşmelerin bir kısmı alınan önlemler ve geliştirilen politikaların sonucunda ulaşılmış gelişmeler, bir kısmı ise ekonomik aktivitelerde yaşanan düşüşten kaynaklandığı düşünülmektedir.

Özellikle içme suyuna erişim, atıksu kanalizasyon ve arıtma hizmetlerinde, Ozon tabakasını incelten maddelerin tüketiminin azaltılması, piyasaya sunulan ambalaj miktarı ve atık geri kazanımı konularında gelişme sağlanmıştır. Bunun yanında hava ve su kirliliği sorunlarının sürdüğü, kirlilik kaynaklarının kontrolünün geliştirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Örneğin ısınma ve ulaşımdan kaynaklanan hava kirliliğinin önlenmesi için etkin politikalar geliştirilmesi önerilmektedir. Ülkemizin önemli tarımsal üretim alanlarını sulayan havzalarda izlenen yüksek kirlilik gerek deniz ve kıyı alanlarımızı gerekse de gıda güvenliğini tehdit etmektedir. Tarımsal kaynakların izlenerek neden olduğu kirliliğin önlenmesi için yenilikçi yöntemler geliştirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Su tüketim endeksi (WEI) hızla yükselerek Ülkemizi şiddetli su kıtlığı yaşayan ülke konumuna yaklaştırmaktadır. Artan nüfus ve şehirleşmenin etkisiyle artan su ihtiyacına bağlı olarak azalan kullanılabilir su kaynağı, son yıllarda sonuçları daha sık görülmeye başlayan iklim değişikliği etkisi ile birlikte su yönetiminde etkin çözümler geliştirilmesi gerektiğini göstermektedir.

Sera gazı emisyonları bir önceki yıla oranla azalma göstermiş, ancak yıllar içindeki genel yükseliş seyrini sürdürmüştür. Gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye’de ise endüstriyel ve ekonomik kalkınmasının etkisiyle enerji tüketimi ve buna bağlı olarak sera gazı emisyonlarında artış söz konusudur.

Sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için kalkınma sağlanırken çevresel etkilerin de bağıl olarak azaltılması gerekmektedir. Günümüzdeki yeşil büyüme ve döngüsel ekonomi kavramları içinde ekonomik gelişmenin çevresel etkileri mutlak boyutta da azaltarak elde edilebileceği modeller geliştirilmekte ve geçiş sağlanmaktadır. Ülkemizin de bu gelişmelerin gerisinde kalmaması beklenmektedir.

Yasalarla çıkarılan çevre politikalarının uygulanmasının yanında; çevre sorunlarımıza, üretimde teknolojik yaklaşımlar ve tüketimde alışkanlıklarımızın değiştirilmesinin yanı sıra, özellikle de en fazla çevresel baskıya neden olan enerji, ulaşım ve tarım sektörlerinde çevreye daha az zarar veren yöntemlere odaklanılması gerekmektedir. Bu amaçla hedef belirlemede, politika oluşturulmasında ve politikaların izlenmesinde bilgi yönetimine ve çevresel göstergelerin kullanılmasına ve geliştirilmesine daha fazla önem verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

 


[i] Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı, İç Göç İstatistikleri, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Göç İstatistikleri, 2008-2017,   https://tuikweb.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1067

[ii] EUROSTAT, Resource productivity statistics,   https://ec.europa.eu/eurostat/statistics-explained/index.php/Resource_productivity_statistics#Resource_productivity_of_the_EU-27_and_across_Member_States_over_time

[iii] https://ec.europa.eu/eurostat/statistics-explained/index.php/Material_flow_accounts_and_resource_productivity#Material_consumption_by_EU_Member_State

[iv] Tarım ve Orman Bakanlığı, Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2019